“Tatmin eden övgü ve sövgü sizin olsun, idrak veren bilgi bize yeter.” İhsan Fazlıoğlu
İlim yoluna revan olmuş Oğuzhan Saygılı hocamızın, iki yıl önce çıkan ilk kitabının devamı niteliğinde olan “Kitaplarla Söyleşi - 2” isimli eseri muhtelif dergi ve gazetelerde yayımlanmış 33 kitapla yapılan söyleşilerden oluşmaktadır. Söyleşi kelimesinin ihtiva ettiği mana - dostça karşılıklı konuşma - göz önüne alınırsa kitaba neden bu ismin verildiği daha iyi anlaşılmaktadır. Zira yazar, kitapları bir dost ve arkadaş olarak görmektedir. Eseri okuyanlar için mevcut yazıların alışılagelmiş tahlil-tenkit üslûbundan farklı olarak sohbet ortamı içermesi bu sebepten kaynaklanmaktadır.
Kitap, Himmet Kayhan Bey’in Sunuş yazısı ve Oğuzhan Saygılı ile yapılan samimi söyleşinin dışında içerik olarak 3 ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölüm başlıkları ilk kitaptakiler ile mütevazi bir yapıya sahiptir. Tarihten bilime, sanattan müziğe kadar pek çok alanda biyografi, hatıra, mektup ve günlük türünde yazılan kitaplar, derin bir tefekkür süzgecinden geçirilerek edebi bir dille okuyucuya aktarılmıştır. Eser-müessir ilişkisindeki kuvvetli bağın sorgulanması da yazının tesirini artıran saiklerden birisidir. Okuma oranının zaten düşük olduğu ülkemizde, ne okuyacağına karar veremeyen okurların bu tarz kitap seçkilerinden oluşan eserleri okumalarını şiddetle salık veriyorum.
Kitabın ilk bölümü olan “On Yıllık Savaş Devri 1912-1923”, yerli ve yabancı birçok asker, fikir adamı ve diplomatın Osmanlı coğrafyasındaki/cephelerdeki gözlemlerine dayanarak yazdıkları mektup, araştırma, günlük ve hatıralardan teşekkül etmektedir. Türk milletinin istikbâl ve istiklâl kavgası verdiği ve Anadolu’ya hapsedilip yok edilmek istendiği bir anda Sakarya’dan gelen muştuyla tüm cihana “Bin yıl daha buradayız!” diye haykırdığı şanlı mücadele döneminde yaşanan dramın okuyucuya doğrudan aktarılması özellikle tarih araştırmaları açısından oldukça kullanışlıdır. Bu bölümden şahsi olarak çıkardığım temel sonuç şudur: 20.yüzyılın ilk çeyreğinde üç büyük savaş veren Türk milletinin bu savaşlarda ağır zayiat vermesinin en önemli nedeni çağın ihtiyaçlarını karşılayacak ilmi, mali ve teknolojik imkânlardan mahrum olmasıdır. Bir avuç adanmışlar topluluğunun bize hediyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu zorlu coğrafyada tutunmasının şartı; ehliyet, liyakat, feraset ve basiret sahibi, ahlâklı ve vicdanlı münevverlerinin, fikir adamlarının, sanatçılarının öncülük ettiği siyaset, ilim, hukuk ve din erbabının yetiştirilmesi ve istihdam edilmesidir. Kapanış yazısının şanlı Gaziantep Savunmasını anlatan bir esere ayrılmasını, yazarın memleketine olan bağının bir işareti olarak görüyorum.
“İmparatorluktan Cumhuriyete” adlı ikinci bölümde ise Devlet-i Aliyye’nin son dönemlerine, Cumhuriyet’in kuruluşuna ve ilerleyen yıllara tanıklık eden önemli isimlerin eserleri tanıtılmıştır. Gazi Mustafa Kemal’in hayatını anlatan ilk biyografinin iki Arap gazeteci(Emin Muhammed Said – Kerim Halil Sabit) tarafından kaleme alınması ve 1922 yılında Mısır’da yayımlanması oldukça şaşırtıcıdır. (s. 66-67) Emin Sazak gibi başarılı, hakkaniyetli, çalışkan ve dürüst bir politikacı ve iş adamının hatıraları da gerek Millî Mücadele yıllarına gerekse de Cumhuriyet’in ilk yıllarına ışık tutmaktadır. Merhum Münevver Ayaşlı’nın dönemin önemli şahsiyetleriyle olan ünsiyetini anlattığı hatıraları hafızamıza yeni bir sayfa eklemiştir. Bu bölümde şerh düşmek istediğim bir husus daha vardır. Abdullah Cevdet hakkında okuduğum yazıları dikkate aldığımda “garpçıların üstâdı” olarak nitelendiririm fakat salt Abdullah Cevdet hakkında bir kitap okumadığımdan bu konuda yazarı tenkit etme hakkına sahip olmadığımı da bilirim. Bununla birlikte yazarın kullandığı bazı ifade ve vasıflandırmalara katılmadığımı ve yanlış bulduğumu ifade etmek isterim.
Kitabın üçüncü bölümü “Söz Sanatçıların” başlığını taşımaktadır. Ayaklı kültür hazinelerimizden Yağmur Tunalı’nın ‘Devler Geçti Bu Yollardan’ isimli eserinin takdimiyle başlayan bu bölümde Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya’dan Türk Romancılığının mihmandarları konumunda bulunan Cengiz Aytmatov – Cengiz Dağcı’ya kadar pek çok edebiyatçı, aydın ve sanatçının yaşam hikâyeleri ve eserleri usta bir kalem tarafından okuyucuya sunulmuştur. Süheyl Ünver’in Yahya Kemal’in sohbetlerinden derleyip kitaplaştırdığı “Yahya Kemal’in Dünyası” adlı eseri Kendi Gök Kubbemizin Mimarı hakkında tafsilatlı bilgi vermektedir. Oğuzhan Saygılı hocamızın bu eseri tanıtırken kullandığı bir ifadeyi iktibas etmek istiyorum: “(Yahya Kemal’i kastederek)İstanbul’u imar etmeden önce İstanbul’un Türk halkını(nın) imar edilmesi gerektiğini söyler”. (s. 123) Yine Y. Kemal’in millî kimlik şuurunun önemine binaen Ahmet Hamdi Tanpınar’dan naklettiği ifadeler ders çıkarılacak mahiyettedir. Mamafih, öykü türünün önemli temsilcileri olan Kemalettin Tuğcu’nun biyografisi, Şevket Arı ve Necdet Ekici’nin öyküleri, şair Yahya Akengin’in hatıraları da bu bölümde değerlendirilen eserler arasındadır. Cumhuriyet tarihinin önemli fikir adamlarından Hüseyin Nihal Atsız’ın çevresindekiler ile yapılan söyleşiler, Atsız hakkında bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarmaktadır. Tanburi Cemil Bey, Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli foto muhabirlerinden biri olan Ara Güler gibi kültür ve medeniyet yolculuğumuzun kilometre taşlarının hayatları da Türk gençliği için azim timsali durumundadır. Neşet Ertaş’ın şu sözü kulağımıza küpe olmalıdır: “Benden bir fazla bilenin talebesiyim, bir eksik bilenin de öğretmeniyim.”
Kitabın son bölümünde Yazar-Eğitimci Elif Yavaş’ın Oğuzhan Saygılı ile yaptığı samimi kitap söyleşisi bulunmaktadır. Gönül isterdi ki, böyle bir söyleşi ilk kitapla beraber okurla buluşsun. Söyleşi sayesinde kıymetli Oğuzhan Saygılı hocamızı daha yakından tanımış oldum. Kitap okuma-okutma cehdine nasıl başladığını, kitap şuurunun artırılması amacıyla hangi çalışmaların/projelerin yapıldığını ve etkili ve verimli okumanın nasıl yapılması gerektiği gibi sorulara cevap bulduğumu söyleyebilirim. Türk milletinin okuyan, düşünen ve idrak veren bilgiyi kullanan nesillerin elinde yükseleceğini kavrayan ve bu amaç doğrultusunda okuma-okutma gayreti gösteren, bulduğu her mahfili bu gayeye sevk eden özellikle genç dimağların bilgi ile donatılması için kitap okumayı teşvik amaçlı kampanyalar yürüterek insanlara ulaşan Oğuzhan Saygılı Bey’e çok teşekkür ederim. Türkçe’nin zenginliği kadar sadelik ve zarafetinin de mahirane bir şekilde kullanıldığı kitabın kapak fotoğrafını çok beğendiğimi ayrıca ifade etmek isterim. Tek başına inisiyatif alarak Gaziantep’ten yaktığı çıra ile ülke genelinde kitap okuma faaliyetleri düzenlenmesini amaçlayan Oğuzhan Saygılı hocamın kitap aşkının hiç sönmemesini temenni eder, kalemine ve kelamına kuvvet, çalışmalarında başarılar dilerim.