03 May

Merhum Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun 12 kitaplık Dünki Türkiye Dizisi’nin ilki olan “Kilit” adlı eser, Selçuklu üçlemesinin ilk kitabıdır. Eser, Alpaslan’ın çocukluk yaşlarından itibaren Büyük Selçuklu Devleti Hükümdarı olduğu zamana kadar yaşadıklarını, öğrendiklerini ve gelişimini başarılı bir kurgu etrafında okuyucuya sunmaktadır. Alpaslan Han’ın bu öyküsü esas alınarak, Selçuklu Türkleri’nin Orta Asya’da güçlenip günbatımı olan ve açılması gereken kilit olarak görülen Anadolu’ya seferler düzenlemesi konu edinilmiştir.

Kitabın başkahramanı olan Alpaslan; bilge, akıllı, erdemli bir insan olan Sarı Hoca tarafından yetiştirilmektedir. Sarı hoca yaşının sağlamış olduğu tecrübeleri, ilmiyle birleştirip hoş kelamıyla da süsleyerek Alpaslan’a anlatmaktadır. Kâh Bilge Kağan’dan bahseder, kâh Kınık Boyundan söz açar, kâh Gazneliler’in stratejilerini… Kısacası, iyi bir devlet adamı olabilmek için gereken yetkinlikleri Alpaslan’da birleştirmek gayesiyle çaba gösterip, vakit harcamaktadır. O; Alpaslan’ın, babası Çağrı Bey ve amcası Tuğrul Bey’den devraldığı sancağı daha ileri burçlara, günbatımına doğru taşıyacağına ve verilen kilidi açacağına inanmaktadır. Bu kilidi amcası Sav-Tekin hediye etmişti. Sav- Tekin ise Alpaslan’a cirit atmasını, ata binmesini ve savaş taktiklerini öğretmişti. Diyebiliriz ki; Sarı Hoca erenlik, Sav-Tekin ise alplik katarak Alpaslan’ın Nizâm-ı Âlem yolunda bir Alperen olmasını sağlamıştır.

Sav-Tekin, zamanında bir Bizans kilidi bulup Alpaslan’a hediye etmişti. Kendisi kilidi açmaya çalışmış fakat başarılı olamamıştı. Kilidin nasıl açılacağını, bilgeliğiyle Sarı Hoca cevaplamıştı: yiğitlik, akıl ve bir de “bismillâh”…Alpaslan, Sarı Hoca ve Sav-Tekin çadırda bulunduğu esnada Harezmlilerin desteğiyle Şahmelik’in adamları bir baskın düzenlemişlerdi. Alpaslan, baskının tüm acısını küçük bedenine sığmayan büyük yüreğiyle hissetmişti. Sarı Hoca bu baskında Alpaslan’ı güçlükle kurtarabilmişti. Ceyhun ırmağına vardıklarında ise Alpaslan’a şunu öğütlüyordu: “Döneceğiz Alpaslan’ım, elbet döneceğiz!”.

Alpaslan çocuk yaşında olmasına rağmen oldukça zeki kararlar alabilme ve emrindekileri idare edebilme kabiliyetine sahipti. Baskının yaraları sarılırken arkadaşları ile baskın anının tiyatrosunu hazırlamıştı. Sav-Tekin ise sessizce onları izlemekteydi. Baskın anından itibaren Gümüş-Tekin’den şüphelenen Sav-Tekin, gözlemleri neticesinde şüphesinde haklı olduğu kanısına varmıştı.

Siyaset sanatından çok iyi anlayan Tuğrul Bey; Sarı Hoca, Sarı Hoca’nın eşi, Sav-Tekin ve Alpaslan’ı Harezm sultanına yollamıştı. Niyetleri ise yaşanan bu baskına rağmen iki devlet arasında dostane ilişkiler oluşturmaktı. Ne var ki, yol üzerinde bir hana vardıklarında tuzağa düşürüldüler. Sarı Hoca’nın bilgeliği sayesinde bu tuzaktan kurtulmayı başardılar. Hoca Ahmet Yesevî Hazretleri’nin Yesi’de kurduğu dergâhlarda yetişen binlerce dervişten biri olan Sarı Hoca’nın imdadına başka bir talebesi yetişmişti: Küpeli Hafız. Öyle ki, Harezm Beyi Harun’un Selçuklulara karşı yaptığı baskından dolayı pişman olmasını da Küpeli Hafız’ın tekkesi sağlamıştı.

Sıcak bir yaz günü Selçuklu ordusu Serahs’ta toplanmıştı. Çağrı Bey ve Tuğrul Bey’in gelmesi sıcak havayı ferahlatıyor, kurulan meşveretlerde ordunun ileri gelenleri devletin geleceğine dair fikirlerini beyan ediyorlardı.  Meşveret sonunda Çağrı Bey’in düşünceleri ağır basmıştı ve Gazneliler üzerine gidilmesi kararlaştırılmıştı. Çağrı Bey, Alpaslan’a ve onun emrindeki çerilere de görev yüklemişti. Alpaslan’ın bu görev için tasarladığı zekice taktik ise babasını ve Sav-Tekin Bey’i oldukça memnun etmişti. Alpaslan’ın emrindeki çeriler, Sav-Tekin’in ve Gümüş-Tekin’in orduları Gazneliler’e ağır kayıplar verdirmişti. Sonunda Gazneliler’i Dandanakan Ovası’na sıkıştırıp mağlup edilmesi öngörülüyordu. Sarı Hoca ise Sultan Mesut’u koruyan birliklerin başındaki Beg Togdı’yı ikna edip Selçuklu tarafına geçmesine ikna etmekle meşguldü. Savaşın sonlarına doğru kanatları yarılan Gazneli ordusunun orta kısmından büyük bir atlı birliği kopmuştu. Biraz sonra da içlerinde Sarı Hoca’nın da bulunduğu küçük bir birlik Gazneli ordusundan ayrılıyordu. Bu esnada Gazneli ordusu ayrılan gruba yağmur gibi ok yağdırmış ve oklar Sarı Hoca’nın bedenine de isabet etmişti. Kilit Dandanakan’da yarı açılmıştı ama Sarı Hoca atılan oklar neticesinde ahirete göç ederken gözlerini ebediyete kapamıştı.

Geniş bir coğrafyaya hükmeden Selçuklu Devleti’nin hükümdarı Çağrı Bey’in irtihal vakti yaklaşmıştı. Oğlu Alpaslan’ı yanına çağırıp son sözlerini söylemişti ve onun getireceği zafer muştusuyla sağlığına kavuşacağını belirtmişti. Henüz 14 yaşında olan Alpaslan, Gazneli Hükümdarı Mevdud’un üzerine sefere çıkmadan önce babasının sözlerini Sarı Hoca ile paylaşmayı uygun görmüştü ve soluğu Sarı Hoca’yı defnettikleri yerde almıştı.

Çağrı Bey’in vefatı ile birlikte idare Alpaslan’ın eline geçmişti. Büyük Türk Milleti’nin ağır yükü artık Sultan Alpaslan’ın omuzlarına binmişti. Ağabey’i Yakutlu Bey Alpaslan’a itaat etmesine rağmen diğer ağabeyi Kavurt asi davranmıştı. Bunun tasasını da yalnızca eşi -  Sav-Tekin’in kızı -  Selcan Hatun ile paylaşan Alpaslan son kararları vermek üzere ordu beylerini konağında ağırlamıştı. Meşverette her bir ordu beyine mühim görevler taksim edilmişti. Her biri kendi başına buyrukmuş gibi görülecek, Anadolu’da ve Merv’in batısında yayılarak Bizans’ı yıpratacaktı. Kilidin nerede açılacağını ise zaman gösterecekti. Bununla beraber Alpaslan, damadı Melik Şah’ı veliahdı olarak ilan edeceğini açıklamıştı. En önemli görevler ise Afşın ve Ersagun Beylere verilmişti.

Kınık boyundan Alpaslan Orta Asya bozkırlarında milletine dair umutlar beslerken, Tuna Nehri’nin kıyılarında ise Peçeneklerden Balçar isminde bir çocuk gündoğusu özlemini içinde taşıyordu. Kegen Bey’in oğlu Balçar’ın yiğit bir savaşçı olarak yetişmesini sağlayan, at çavuşu Boğaç Bey’di. Boğaç Bey de birçok Peçenekli gibi başlarında Durak Han yerine Kegen Bey’in bulunmasını arzu ederdi. Kegen Bey’in babası Demirci Baldur, Kegen Bey’e Peçeneklinin bölünmemesi için bu meseleyle ilgili nasihatlerde bulunmakta ve Kegen Bey’in de Durak Han’a itaat etmesini istemektedir.

Balçar 15 yaşına ulaştığında dedesi vefat etmişti. Demirci Baldur’un ölümünden en çok Kegen Bey etkilenmişti. Hayatta tutunacağı tek dal olarak düşündüğü Demirci Baldur’un vefatı, Kegen Bey’in zihin dünyasında savrulmalara sebep olmuş ve gönül dünyasında tarif edemediği acılara tebdil olmuştu. Bu acılarını ancak babasını gömdükleri yere gidince hafifletebilmişti. Daha sonra Derster’e(Silistre) varmış ve Durak Han’ın konağında yapılan eğlence merasimini görünce ne yapacağını bilememişti. Babasının vefat haberinin üzerine gözlemlediği olaylarla sarsılan Kegen Bey, Durak Han’ın gözlerinin içine bakarak Bizans’a yerleşeceğini söylüyordu. Yıllar sonra ise Kegen Bey’in Hıristiyan olduğu ve Peçenek üzerine yürüyeceği haberleri duyulmuştu.

Geçen zaman Balçar için de iyiye gitmiyordu. Babasının Peçenekliler tarafından parçalanmasından sonra aşırı miktarda şarap tüketmeye başlamıştı. Şarap içmek için gittiği yerde Vasili isminde bir meyhaneci ile arkadaş olmuştu. Küpeli Hafız, öz oğlu olan Vasili’yi Bizans’a yollamıştı. Vasili, Büyük Selçuklu Devleti ve Alpaslan’dan bahsettikçe Balçar’ın içindeki gündoğusu hasretini daha da artırıyor ve Boğaç’ın, Bizans içindeki Peçenekli ordusunu Selçuklular’a katacağını söyledikçe Balçar’ı daha fazla heyecanlandırıyordu. Bununla da yetinmeyen Vasili, Balçar’ı Boğaç ile görüştürebilmek için Akaleptos Baba isminde bir papazın yanına gitmesini söylemişti. Akaleptos, Balçar’ı hem Boğaç ile görüştürmüştü hem de Büyük Selçuklu Devleti’nin büyük yurt kurarak Türkleri birleştirme gayretini Balçar’a anlatmıştı. Sarı Hoca ve Küpeli Hafız’dan da bahseden Akaleptos, Balçar’ı Sultan Alpaslan’a ulaştıracak anahtarı teslim etmişti. Şüphelenmemek için papaz kılığında gezinen Balçar, Peçenek ordusunun başındaki Kataleym Bey ile Karaman Bey’i Selçukluları desteklemeye ikna etmişti.

Selçuklu Beyleri Bizans’ı yıpratırken Afşın Bey ise Halkedon’a(Kadıköy) kadar gelip Ersagun Bey’in teslim edilmesini istemişti. Nitekim Ersagun Bey, Gümüş-Tekin’i öldüren Afşın Bey’e karşı çıkıp Sultan Alpaslan’a asiymiş gibi görünerek Bizans’a sığınmış ve Bizans ordusunun en önemli komutanlarından biri haline gelmişti. Balçar, Vasili’den duyduklarının gerçekleştiğini gördükçe daha fazla heyecanlanmış ve Akaleptos’u bulamayınca Vasili’nin meyhanesine varmıştı. Ersagun Bey, Akaleptos ve Vasili burada toplanmıştı. Balçar, Afşin Bey’e durumu iletecek ve Ersagun Bey’in de Küpeli Hafız takımının başına geçtiğini söyleyecekti. 

Selçuklu Devleti kilidi açmak gayesiyle bütün hazırlıkları tamamlamış, Urumeli’yi(Anadolu) baştan başa arşınlamıştı. Geriye sadece Sultan Alpaslan’ın besmeleyi çekip kilidi açması kalmıştı. Afşın Bey, Bizans’ın durumu ile ilgili sultana elçiler göndermişti. Bizanslı elçiler ise tüm bunlardan habersiz Selçuklu Devleti’ne gözdağı vermenin hesabını yapıyordu. Sultan Alpaslan, Ağustos ayına kadar tüm ordu beylerinin Ahlat’da toplanmasını kararlaştırmıştı. Kendisi de oraya varmadan önce belki de son kez amcası Tuğrul Bey’in, babası Çağrı Bey’in ve Sarı Hoca’nın türbelerine uğramıştı. Artık arkasına dağ gibi Merv’i alan Alpaslan, kilidi açma ülküsüne dörtnalla koşuyordu. Nice zamandır rüyalarına giren kilidin açılacağını yüreğinde hissediyordu. Dandanakan’da örülen düğüm, Çağrı ve Tuğrul beylerin gayretleriyle gerilmiş, Sarı Hoca ve Küpeli Hafız’ın dualarıyla Ahlat’a ulaşmıştı. Meşveret sonunda kilidin Malazgirt Ovası’nda açılacağı kararlaştırılmıştı. Sultan Alpaslan, Sarı Hoca’dan öğrendiği buyruğu unutmadı ve tüm beyleri süzdükten sonra anahtarı kilide sokarak çadırından ayrıldı: “Bismillâhirrahmanirrahim...”

Başta “Size öyle bir vatan aldım ki; ebediyen sizin olacaktır.” diyerek bizlere bu aziz vatanı hediye eden Sultan Alpaslan olmak üzere tüm ecdâdımıza ve şehitlerimize rahmet, minnet ve dua ile…


Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR