MAVİ FETİH – FATİH’İN KARADENİZ SEFERİ
Fehmi Demir’in Mavi Fetih-Fatih’in Karadeniz Seferi adlı kitabı tarihi roman niteliğinde bir eserdir.Kitabın konusu olarak Fatih Sultan Mehmet Han’ın Karadeniz Seferi sırasında yaşanan zorluklar ve sıkıntılar ele alınmış, bu yaşanan hâdiseler eserin ana karakteri olan Çavaş Çelebi adlı bir kahraman yeniçeri tarafından gözlemci bir bakış açısıyla okuyucuya aktarılmıştır.
Eserin baş kahramanı olan Çavaş Çelebi, küçük yaşlarda Müslüman bir aileye verilerek devşirilen bir çocuk idi.Daha sonra muallimi Aybar Melik tarafından kahraman bir yeniçeri olarak yetiştirildi.Aybar Melik ona sadece hak din İslam’ı, şan ve zaferlerle dolu Türk tarihini öğretmekle kalmamış, ruhu ve zihni kadar bedeninin de kuvvetli olması için elinden geleni yapmış, çok iyi ok kullanmasını öğretmiş, hünkarın korumasını sağlayacak kadar gözü açık, bileği kuvvetli ve atik olmasını sağlamıştır.Gerek dünya gerekse devlet işlerine dair ne zaman müşkül bir durumla karşı karşıya kalsa muallimi Aybar Melik’e danışır, onun engin bilgi ve tecrübelerinden faydalanırdı.Ne yazıktır ki, sefer sırasında bir gün ıssız bir ormanda dolaşırlarken gece karanlığında bir ayı saldırması sonucu Ayber Melik şehit düşmüş, bu durum hem muallimini kaybeden Çavaş Çelebi’yi hem de ordunun en önemli yeniçeri ağalarından birini kaybeden Fatih Sultan Mehmet Han’ı derinden üzmüştür.
Fatih Sultan Mehmet Han’ın bu ordusu sıradan bir Osmanlı ordusu değildir; çünkü bu ordudaki askerlerin birçoğu Konstantiniyye’yi İstanbul yapan ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in övgüsüne mazhâr olmuş şanlı komutanın (Fatih Sultan Mehmet Han) yine övülmüş şanlı askerleriydi.Bu ordudaki askerler acemi yeniçerilerden değil bilakis tecrübeli, birçok kahramanlık yaşamış, İstanbul’un Fethi sırasında Ubeydullah Ahrar(k.s)’ın manevi ordularına şâhitlik etmiş ve Ayasofya’da kılınan ilk namazda imamete geçen Fatih Sultan Mehmet Han’a tâbi’ olma şerefine nâil olmuşlardı.
Sefer sırasında birçok zorluklarla karşılaşılmıştı.Kâh engebeli tepeler, kâh eşkıya saldırıları, kâh ise orduyu ve hayvanları zor durumda bırakan yağmurlar orduda birçok zayiata sebep olmuştu.Bu yüzden sık sık mola veriliyor ve bu durum orduya hem zaman hem de güç kaybettiriyordu.Bunun yanında Akkoyunluların sınır boylarındaki halka yaptığı zulümler Fatih Sultan Mehmet Han’ı kederlendiriyor, hüzünlü bakışlarını uzun uzun uzak diyarlardan ayırmıyor, geceleri dahi elinden bırakmadığı Kur’an-ı Kerim’i daha fazla okuyor, Allah-ü Teala’dan yardım talebinde bulunuyordu.
Dünyayı dize getiren bu büyük komutan, tek bir masumun canına ve malına zarar gelmemesi için Amasra’yı aldığı gibi Trabzon’a vardığında da kale anahtarının kendilerine teslim edilmesini istemiş, herkesin can ve malının Osmanlı himayesinde bulunduğunu beyan etmişti.Fakat Rumlar, kuşatmanın ilk zamanlarında yaptığı alçakça bir saldırıda 2000e yakın Osmanlı askerini şehit etmiş, kuşatmanın uzamasıyla birlikte dayanamayacaklarını anlayarak kaleyi teslim etmişlerdir.Fatih Sultan Mehmet Han, adaletin kılıcı, bu durumda bile krala ve onun ailesine zarar vermemiştir.Çünkü o, bu seyahatini Trabzon toprağını ele geçirmek için değil, İ’lây-ı Kelimetullâh ve Din-i Mübin-i İslam’ı yayma gayreti ile sefer eylemiştir.İstanbul’un fethinden sonra söylediği “Asıl fetih zamanı şimdidir.” sözü kaleyi ele geçirmekle fethin tamamlanmadığını asıl zor olan görevin gönülleri fethetmek olduğunu, gönülleri İslam ile buluşturmanın önemini çok iyi bilen Fatih Sultan Mehmet Han, Trabzon’un da bu şekilde olmasını istemiş, bu beldenin ilim ve sanat merkezi olması için çalışmalar yapılmasını emretmiş ve atadığı idareciye asla adaletten ayrılmamasını öğütlemiştir. Bu yolculuğu esnasında oğlu Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın mektubunu kendisine getiren Sare Hatun’a “Anam” diye hitap etmiş ve onu hürmetle karşılamıştır.Sare Hatun oğlu Uzun Hasan’ın barış taleplerini bildirirken onun sürekli “Bir gövdeye iki baş fazladır” dediğini hatırlatmış ve bu durum karşısında Sare Hatun’u da Trabzon’a kadar götüren ve bizzat müsellemler ile birlikte yol açan Fatih Sultan Mehmet Han, gövdeye fazla gelen başın kim olduğunu Sare Hatunun da anlamasını sağlamıştır.
Büyük Türk hakanı Fatih Sultan Mehmet Han’ın Karadeniz’i Türk Gölü yapma gayretini esas alan bu güzel eserin kurgu ve olay örgüsü yönünden oldukça başarılı olması ve yazarın kullandığı mekan tasvirleri ile okuyucuyu da sefere dahil etmesi, başından itibaren bir merak içerisinde sürekliliğini sağlıyor ve İstanbul’un fethi ile Pontus Rum İmparatorluğu’nun yıkılışı arasında geçen 8 yıllık devreyi(1453-1461) oluşturduğu karakterler ile zihinde kalıcı hâle getiriyor.