“Onlar, Oğuz mayası gök ışığın erleri,
Onlar, ülkü çağının bahadır melekleri...
Mor dağların göğsünde kaldı pençe izleri,
Haceru'l-esved gözlerini gönlümüze resmettiler...
Eyvah! Biz kaldık esfel-i sâfilinde
Ahsen-i takvim üzre, onlar geçip gittiler...”
Dilaver Cebeci
Rahmetli Dilaver Cebeci “Bozkırda Kalan Sancı” isimli şiirinde; Allah yolunda cihâd edip uçmağa giden Oğuz’un çocuklarını, ülkü yolunun mihmandarlarını böyle tanımlıyor. Türk milleti olarak iman etmişizdir ki, cihâdın en büyüğü elde kalem tutularak ilim ile yapılan cihâddır. İşte Şehit Öğretmen Cemil Doğan da bu kutlu yolda hayatını ikame ettirmiş, inandıkları uğrunda şehadet şerbetini içen ülkücü şehitler arasına adını silinmez bir kalemle yazdırmıştır.
“Zamanın Bittiği Yer” adlı eser, 1973 yılında alçakça şehit edilen Cemil Doğan’ın birçok konu ile ilgili yazmış olduğu 35 şiirin, şehadetinden 45 yıl sonra derlenmesiyle neşredilmiş bir eserdir.
Cemil Doğan; çocukluğundan beri memleket meselelerini kendi derdiyle hemhal eylemiş, Türk-İslam Ülküsü ’ne gönül vermiş, Büyük Türkiye idealini gerçekleştirmek için hayatını ilme adamış, bilinçli, ahlâklı, dürüst ve çalışkan nesillerin yetişmesi için de öğretmenlik mesleğini tercih etmiş bir şehidimizdir. O; eserin sunuş bölümünde de ifade edilen “Ya öğrenen ol, ya öğreten ol, ya da dinleyen ol ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma. Yoksa helak olursun.” hadîs-i şerifini düstur edinerek hayatını sürdürmüştür. İşte bu özelliklerinden dolayı memleketi kızıl emperyalizme sürüklemek isteyen, bu yolda nice vatan evlâdını alçakça, kahpece şehit eden komünistler Öğretmen Cemil Doğan’ı da hedef seçmişlerdi. Adıyaman’da görev yapan, 32 yaşında bir öğretmen olan Cemil Doğan sıla-ı rahim için memleketine gitmek üzere yola koyuldu. Gölbaşı’na vardığında binmiş olduğu otobüs teröristler tarafından durduruldu. İnsanlıktan nasipsiz, namert, alçaklar, Cemil Doğan’ı döverek şehit ettiler. 13 gün komada kalıp yaşam mücadelesi veren Cemil Doğan, 15 Şubat 1973’te dar-ül bekâya göç ederek şehadet makamına ulaştı.
Kitabın sunuş yazısını merhumun akrabası olan ve aynı zamanda bu şiirlerin eser haline gelmesine vesile olan Halûk Doğan Bey’e aittir. “Elinizde tuttuğunuz bu kitap, ülküsünü idealini mısralar vasıtasıyla bir tohum gibi okurun gönlüne serpen bir şairin eseri.” cümlesiyle ifade edilen bu kitabı tanıtmaktaki gayemiz ise sunuş bölümünde de zikredildiği üzere Cemil Doğan’ın adını kendisinden sonraki kuşaklara da hakkıyla duyurabilmektir.
Ateş düştüğü yeri yakar demiş ecdâdımız. Bir şehidin acısını da en fazla ailesi hisseder. Buna binaen olsa gerek şehidimizin babası Halef Doğan’ın yazmış olduğu “Oğlum Cemil Doğan’a Ağıt” şiiriyle başlıyor şiirler.
“Türk’üm, Müslüman’ım elhamdülillâh.
Öldürmek de günah, sövmek de günah…
Kıydılar yavruma ama bir sabah,
Dilimde her daim: ‘Vah! Aman! Eyvah!’ ”
Şehidimiz Cemil Doğan şiirlerinde; sevgi, aşk, yalnızlık, umut, ölüm, Türk Tarihi, şanlı atalarımız, millî şuur, vatan sevgisi, Türklük sevgisi, Türk kadını, Kıbrıs, geçmişe özlem ve hasret, eğitim, medeniyet gibi birçok farklı konuyu işlemiştir. “Ben” isimli şiirinde:
“Cihanı vatan yaptık, sanatla çeyizledik,
İnsanlığı inanca, ilimle feyizledik,
Türklüğün damgasını süngümüzle izledik,
Gelmişte, gelecekte, ilmim var, irfanım var.
dizeleri, Türk Milleti’ne olan bağlılığının ve Türk-Cihan Hakimiyeti Mefkuresi’nin şiirle süslenmiş ifadeleridir. Yine aynı şiirde geçen:
“Ben saldırgan değilim, Hakk’a hürmet ederim,
Hakkım olduğu için, hakkımı verin derim,
Büyük Türkiye’m için hak yolunda neferim,
Bugün de Anadolu’m, Türkiye’m, vatanım var.”
mısraları da merhumun, uğruna hayatını feda ettiği değerleri açıkça göstermektedir.
Büyük Türkiye yolunda Türk kadınına da önemli bir vazife düştüğünün farkında olan şair, bu doğrultuda ona şanlı tarihinden örnekler vererek “Bacım” adlı şiirde uyarılarda bulunuyor:
“Bacım, ey Türk anası, sen ey Türk kızı bacım!
Kalk yine vazife var, yine sana muhtâcım.
Hastayım, çaresizim gel ilâcım ol bacım…
Sen gene tertemiz ol, olma yüzü boyalı;
Olma kaşık tırnaklı, olma içi foyalı.
Sen gene Türk ahlâklı ve hayâlı ol bacım.”
“İstiyorum” isimli şiirinde ise Türk milletinin şanlı mazisine tekrar kavuşmasını arzulayan merhum:
“Aç şu sayfaları sor, tarih sana ne diyor?
Nerden gelmiş bu millet, bugün nere gidiyor?
Tavuklar horozlandı küllüğünü didiyor.
Kendini ruh kökünden sormanı istiyorum”
diyerek yükümlü olduğumuz görevleri tekrardan bizlere hatırlatıyor. Yalnız Türkiye’deki değil, Türk Dünyası’nda bulunan gardaşlarımızın da dertlerine tercüman oluyor:
“Ölen altmış milyon Türk, hani NATO nerede?
Sibirya’da sürgün var, nerde SENTO nerede?
İnsan hak hürriyeti vardı, CENTO nerede?
Ey Türk, sana dost sensin, bilmeni istiyorum.
Ben dertliyim dostlarım, yüreğimde yasım var.
Düşmanın pençesinde anam, babam, bacım var.
Türk’üm, Ceritoğlu’yum, alınacak öcüm var.
Bunu Cemil Doğan’dan duymanı istiyorum.”
İstiklâl Şairimizin “tek dişi kalmış canavar” olarak betimlediği medeniyet mefhumuna dair “Bu Mu Medeniyet” isimli şiirde:
“Anlayamıyorum ki medeniyet diyorlar,
Medeniyet dişiyle insan eti yiyorlar,
Hem bir de büyük insan kisvesi giyiyorlar!
Habersiz hayvanlığa nasıl baş eğiyorlar.”
Medeniyet maskesi altında Garp dünyasının yapmış olduğu zulümleri bir kez daha gözler önüne seriyor.
Şehit Cemil Doğan’ın, hece ölçüsünün 7lik, 8lik, 11lik ve 14lük kalıplarının yanında bazı şiirlerinde serbest ölçüyü kullanarak da şiirler yazması, onun Türk Halk Edebiyatı’na oldukça hâkim olduğunun bir belirtisidir. Şiirlerinde genellikle aaab uyak düzenini tercih eden şair, sıklıkla zengin ve tunç kafiyeyi de kullanmış, redifleri de ustalıkla şiirlerine işlemiştir. Şiirlerinde oldukça duru bir Türkçe kullanması, her yaştan insanın rahatlıkla anlayabilecek düzeyde olmasını sağlamıştır. Seçmiş olduğu konulara bakıldığı takdirde, devletimizin ve milletimizin içinde yaşadığı temel sıkıntılar(Rus mezalimi, komünizm tehlikesi, Kıbrıs gerilimi vb.), ülkücü bir edebiyat öğretmeninin nazarında şiirlerde işlenmiştir.
Bize düşen vazife; “Ahde vefa imandandır” hadisi gereğince şehidimizin adını gelecek nesillere aktarabilmek ve onun bize bırakmış olduğu emanete sahip çıkabilmektir. Şehitlik makamı ölümlerin en yücesidir. Rabbim makâmını âli, mekânını Firdevs cenneti eylesin. Peygamber efendimize(s.a.v.) ve önden gönderdiğimiz ululara komşu eylesin.
Yazımı noktalarken bu güzel eserin hazırlanmasına aracı olan kıymetli Hâluk Doğan Bey’e, eseri benimle buluşturan değerli Oğuzhan Saygılı Bey’e ve bu yazımı okuyan siz değerli dostlarıma teşekkürü bir borç biliyor, olası kelâm ve yazım hatalarımdan dolayı özür diliyorum.
Tüm şehitlerimizin ruhları şâd olsun…